Geçenlerde iki adet kitap aldım “Art, The Whole Story” ve “Ship, 5000 Years of Maritime Adventure“. Kitaplar insanlığın tarih boyunca farklı iki konudaki serüvenlerinin kısa özetleri. Sanat tarihin kitabı şu bölümlere ayrılmış:
- Tarih öncesinden 15.yy’a
- 15 ve 16. yy’lar
- 17 ve 18. yy’lar
- 19. yy
- 1900-1950 arası
- 1950-günümüz
Denizcilik tarihi kitabının bölümleri tam olarak bu şablona oturmasa da, sonuçta her iki dalda da tarihteki kırılma noktaları farklı, buna oldukça benziyor. İkisinde de gözlemlediğimiz şey, tarihi gittikçe daha küçük aralıklara böldüğümüz. Değişimleri gittikçe daha küçük aralıklara sığdırıyoruz. Bu yüzden günümüzde doğan insanlar hayatları boyunca bir kaç farklı aralığı yaşamış oluyorlar. Bu değişimleri bizzat yaşadıkları için de insanlık tarihinin en şanslı bireyleri oluyorlar.
Şüphesiz ne kadar geç doğarsak, o kadar çok buluş, icat, sanatsal ürün, felsefi bakış göreceğiz. Mesela rönesans zamanı doğan abimiz yelkenle seyahat edip, Rafael’in tablosuna bakarken, biz zevk için yelkenle daha çok da dizel motorlu gemimizle seyahat edip Rafael tablosundan zevk alıyor, sonra hop uçakla Amsterdam’a gidip Van Gogh müzesini gezebiliyoruz. Bizden sonrakilerin hayatta neler yapacaklarını kestirmek ise çok zor. Fakat benim esas söylemek istediğim şey, şanslı olma nedenimiz bu değil.
Biz hızlı değişim çağını yaşadığımız için şanslıyız. Matematiksel olarak ifade edecek olursak, insanlığın türevinin büyük olduğu zamanlardayız. İşte bu çok keyifli. Cep telefonuyla konuşmak değil, hem cep telefonunu hem de cep telefonsuzluğu bilmek keyifli. Orta çağda doğsam, tarlada çalışmaya başladığımda da, öldüğümde de elimde aynı saban olacaktı. Saban v2.0 olmayacaktı. Çok sıkıcı.
Peki biz, bu açıdan bakacak olursak bizden sonra doğacaklardan daha şanslı olabilir miyiz? Bunun için insanlığın gelmiş olduğu dar boğazlar var mı ona bakmalıyız. Eğer böyle bir darboğaz var ise, bu gittikçe hızlanan değişim yavaşlayacak demektir. Bu durumda biz bir sonraki şiddetli ivmelenmeye kadar en şanslı kalabiliriz.
Şu anda benim görebildiğim iki adet darboğazımız var. Birincisi hala yavaş seyahat ediyoruz. Mektuplarımızı ışık hızına çıkarttık ama kendi hızımızı ancak 10-20 kat arttırabildik. İkincisi, insan vücudu pek başarılı bir donanım değil ve bunu yükseltemediğimiz gibi, zihnimizi bir makineye transfer etmek gibi biri yönteme de hala uzağız. Bunlar ne zaman gerçekleşebilir ve bunlar olmadan daha ne kadar bu ivmeyle ilerleriz, gerçekten ilerlememiz durur mu bilmiyorum. Önümüzde hayatımız boyunca merakla izleyeceğimiz bir yapay zeka gelişimi var, tarihin en şanslı insanları olarak keyif almaya biraz daha devam edeceğiz gibi duruyor.
Saban v2.0 yorumuna bayıldım. “Hızlılık” ya da “hızlı yaşam” günümüzde değerleri yitirten, insan ilişkilerini olumsuz etkileyen, mutsuz kılan vb. olumsuz bir olguyken burada pozitif bir şekilde ele alınması çok hoşuma gitti. Yaşasın düşünce çeşitliliği!!